Etiyopyalılar tanrılarının kendileri gibi

0
47

İyonya okulu en yetkin karşıtını Elea okulunda buldu. Elea filozofları duyumcu bakış açısını tersine çevirerek, usçu bir bakış açısıyla tekçi, hatta hep tanrıcı bir bakışa yöneldiler. Elea okulunun kurucusu Ksenephones, şair olduğu kadar, bir düşünür ve bir araştırmacıydı. Deniz fosillerini incelediği sanılır. Ksenephones’in en ilgi çekici yanı, Yunan inancına yerleştirmiş insan biçimli tanrı anlayışını eleştirmiş ve onun yerine hep tanrıcılığı önermiş olmasıdır.

Bu da çok tancılıktan tek tanrıcılığa geçişi ifade eder. Duyulur dünyayı bir yanılmasalar dünyası saydı. Tek bir tanrının varlığını bildirdi, ayrıca evren kavramı ile tanrı kavramını bütünleştirdi. Ksenephones insanları çok tanrıcı inanışlarından dolayı kınarken, şöyle der; “Etiyopyalılar tanrılarının kendileri gibi kara ve basık burunlu, Trakyalılar da mavi gözlü sayarlar. Öküzlerin, atların, aslanların eli olsaydı da, insanlar gibi elleriyle resim yapabilselerdi, atlar atlara benzeyen tanrılar çizeceklerdi, öküzler de öküzlere benzeyen tanrılar çizecekti.”

Tek tanrıcılığa geçişte Ksenephones’te tipik bir örnektir. O yalnız birin tanrı olduğunu söylemiştir.

Elea okulunun en büyük filozofu Parmenides’tir. Büyük önemi her şeyin temelinde mantığı, anlamı, us yeteneğini öngörmesidir. Duyular yoluyla öğrenmeye güvenilmeyeceğini, duyulardan gelen bilgilenmenin aldatıcılığını öne sürerken, usla bilgilenmenin esas olduğuna, bu tarz bilgilenmeyle gerçekliğe ulaşabileceğine inanmaktadır.

Aslında Parmenides’in önemi uyanan insan aklına, usuna, büyük değer vermesinde yatmaktadır. Öğretisi şöyle özetlenebilir: Varlık vardır ve yokluk yoktur. Varlığın var oluşu, yokluğun yok oluşunu yadsır. Buna göre varlık tek gerçekliktir ve tek yoldur. Duyulur dünya çelişkilidir ve açıklanamaz. Yokluğun yokluğundan giderek Parmenides varlığın önemsizliğini, birliğini, sürekliliği ve değişmezliğini belirler.

Demokritos’a göre ise varlık, sonsuz sayıda çok küçük parçacıklardan oluşmuştur. Atom denilen bu parçacıklar yer kaplayan, ölümsüz, bölünemez belli bir biçimi olan, boşlukta devinen parçacıklardır. Bu parçacıkların birleşmesi ve ayrılması, doğum ve ölümü getirir. Demokritos’ta böylece yaradılış fikrinden uzak Yunan düşüncesi kendisini gösterir.

Atomcular

Filozof varlığın oluşmadığını ve yok olmayacağını benimsemiştir. Demokritos’un fiziği tümüyle mekanikçi bir fiziktir. Ruhta yuvarlak, hafif, sıcak ve ince atomlardan yapılmıştır. Atomcular, yani Demokritos, Empedokles ve Anaksagoras duyumcularla usçular arasında ya da İyonyalılarla Elealar arasında denge oluşturdular. Hem devingenliğin varlığını, hem değişmezin varlığını gösteriyorlardı.

Atina devletinin Persler karşısında uğradığı zor durumlar, verdiği kayıplar, Ispartayla rekabet, artan sınıfsal farklılıklar, MÖ. 5. Yüzyılın sonlarından itibaren giderek derinleşen bir buhran dönemine yol açar. Toplumsal sorunlar gittikçe kendisini dayatır. Ortam, bu noktada sofistler (bilgi satanlar) için olgunlaşmıştır. Bu durum iki yönlü bir etkiye yol açmıştır.

Bir yandan dini dogmalar inandırıcılığını yitirmiş tanrılara inanç zayıflamış, diğer yandan ise, birbirine zıt felsefe okulları sürekli kafa karıştırmıştır. Bir yozlaşma, istismar durumu söz konusu olmuştur. Felsefe çıkışında ifade ettiği anlamı yitirmiş, ne dinde nede felsefede ölçü diye bir şey kalmamıştır. Felsefenin tersinden amaçsızlık aracı haline getirilerek dogmalarla aynı rolü oynaması anlamına gelirdi.

Read More about Antik çağın Yunan düşüncesinde Aristoteles

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz