Kaunos Arkeolojik Parkı

0
49

Kaunos Arkeolojik Parkı’nın Kalabalıkla Randevusu

Antik kentte uygulanabilir restorasyon projeleri üreten ekibin başındaki arkeolog Cengiz Işık, antik yapıların nefes almaları adına gerekli iki itirafta bulunuyor:

1. Türkiye’de proje üretilmiyor.

2. Hükümetin kayıtsızlığına karşı gösterdikleri direnç, her yıl mutlaka dünya çapında bir keşifle ödüllendiriliyor.

Bu keşifler ve dahası, Liman Agorası, Ölçüm Platformu, Apollon ve Leto Kutsal Alanı, Şükran Anıtı, Bağış Kumbarası ve Kült Odası gibi kentte yer alıp sözünü edemediğimiz tüm diğer şaheserler, Işık’ın 35 yıllık bilimsel çalışmanın sonuçlarını derlediği Kaunos adlı kitabında var. Kitabı müze kentin çıkışında gözden kaçırmayın.

Dönüş yolunda tarlasına giden bir köylüye rastlarsanız; sizi traktörüyle sahile bırakmaktan mutluluk duyacaktır.

Kaunos site devletinirıin kuruluşu, mitolojinin belki de en trajik öykülerinden birine konu edilmişti. Kısaca Ovid ismiyle bilinen ünlü Latin şair Publius Ovidius Naso ( MÖ 43MS 17), bugün bile bir edebiyat şaheseri olarak kabul edilen eseri Meta morphosis’de anlatır bu acıklı efsaneyi.

Efsane

Apollon’un Akakallis’den doğan oğlu Miletos, Girit kralı olan kardeşi Minos tarafından ülkesinden kovulur. Ege’nin Anadolu kıyılarına gelir ve kendi ismiyle anılan Miletos şehrini kurar. Burada bir efsaneye göre Karya Kralı Eurytos’un kızı Eidothe ile Ovide’e göreyse Mae ander, yani bugünkü Büyük Menderes Irmağı’nın kızı Cyanee (Mavi) ile evlenir. Bu evlilikten Byblis ve Kaunos isimli biri kız diğeri erkek ikizleri olur. Güzelliği dillere destan Byblis, genç kızlığa adım atar atmaz bütün erkeklerin gözdesi olur; yalnızca kendi ülkesinden değil, komşu ülkelerden de bir çok talibi çıkar ama Byblis hiçbirine yüz vermez. Her defasında bir takım bahaneler uydurup, taliplerinden kurtulmaktadır.

Çünkü Byblis’in kimselere söyleyemediği bir sırrı, kendisini delirtmek üzere olan bir derdi vardır. Küçüklüğünden itibaren ikizi Kaunos’a karşı ‘aşırı’ bir sevgi beslemiş, giderek bunun kardeşçe bir sevgiden çok düpedüz bir aşk olduğunu fark etmiştir. Önceleri ona karşı hissettiklerinde bir yanlışlık görmez; onu sık sık öpmekte, kollarını boynuna dolayıp sımsıkı sarılmakta bir günah bulmaz.

Ama gün gelir, ikiz kardeşi Kaunos’a dair ‘yasak’ duygularını kendisinden gizleme olanağı kalmaz. Onun için en güzel giysilerini giymekte, onun için süslenmekte, en önemlisi de yakışıklı kardeşinin etrafında pervane gibi dönen kızları delicesine kıskanmakta olduğunu farkeder. Aralarındaki kan bağını hatırlatan hitaplardan, sözcüklerden nefret etmekte, onu ‘Lord’um’ diye çağırmakta, onun da kendisine Byblis diye seslenmesini istemekte, ‘kardeşim’ demesine katlanamamaktadır. Byblis kendisini uykularında, rüyalarında bile utanç içinde bırakan bu hisse uzun süre karşı koysa da, artık dayanamamaktadır:

“Aşkının arkasında durdu: Ve kardeşinin geldiğini, yanına uzandığını düşündü, sonra (uykusunda olmasına rağmen) kızardı utancından aynı anda

Uyandı sonra, kalkamadı ama, sessizce uzanmaya devam etti, derin düşüncelere daldı. Bulanıktı zihni, ‘arsızım ben’ dedi, ‘benden rezili yok’.

Ne anlama gelir dün gece gördüğüm rüya? istemezdim tüm bunlar gerçek olsun. O halde neden böyle rüyalar?”

Dünyevi açmazlar, ilahi hakikatler…

Byblis, artık başedemediği bu yasak aşka alışmaya, onu haklı çıkarmaya ve giderek benimsemeye başlar:

Öyleyse rüyalarım ne anlama geliyor? Rüyaların ne etkisi var? Ve olabilir mi rüyaların bir etkisi? Tanrıların durumu bizlerinkinden çok daha iyi. Neden? Çünkü gördüğümüz kadarıyla Tanrılar kardeşleriyle eşleşti. Satume, aynı kandan en yakını Ops’la birleşti. Tethys, Oceanus’la: Jove, kızkardeşi Juno’yu karısı olarak almanın iyi olacağını düşündü. Sonra? Tanrıçalar kendi yasa ve ayrıcalıklarına sahip. Ve orada öylece oturmaları acayip. Neden onların durumlarını örnek alayım, Bizim dünyevi açmazlarımız ilahi hakikatlere denk mi?

Çıldırmaktan, aklını yitirmekten korkarak, sonunda herşeyi anlatmaya karar verir kardeşine. Tehlikeli düşünceler kafasını karıştırmaktadır:

“Bana neler oluyor? Sapkın arzular, benden uzak durun! Kardeşimi bir kızkardeşe yakışır bir aşkla sevmeme izin verin! Eğer onun aşkını kışkırtan bensem, belki çılgınlığı beni sürüklemiştir. Öyleyse, bana kur yapmasını dilediysem, kendimi kışkırtacağım. Konuşabilir miyim? itiraf edebilir miyim? Aşk beni buna zorlayacak! Evet, yapabilirim. Ya da eğer utanç dudaklarımı mühürleyecek olursa, dudaklarımın gizlediğini bir aşk mektubuyla açığa vuracağım…”

“yasak aşkını yazdığı tabletler, düş kırıklığına mahkum

öyle umutlu sözcüklerle doluydu ki,

son satır ortaya çıktı: ve ertelemeyi düşünmeksizin,

mühürledi utanç dolu mektubunu

ve gözyaşlarıyla ıslattı (dili ıslatamaya yetmemişti).

Sonra, kızarmış bir yüzle, hizmetlilerinden birini çağırdı ve ürkek bir ses ve tatlı dille dedi ki,

“Benim en güvenilir hizmetlim, bu tabletleri—” uzun bir duraklamadan sonra

“kardeşime götür. ” Tabletleri verirken aniden ellerinden kayıp düştüler.

Bu kötü kehanet onu tedirgin etse de, yine de mektubu gönderdi.

Gizli aşk itirafını iletti. Kardeşi, Meander’in torunu bunun küçük bir bölümünü okumuştu ki aniden tabletleri uzağa fırlattı. Kendini, korkudan titreyen hizmetlinin boğazını sıkmaktan zor alıkoyuyordu; öfke içinde haykırdı:

“Yasak arzuların lanetli pezevengi, ölümünün bilinci bu umulmadık rezilliğe dahil olmadan önce yok ol!”

Ve derler ki, Naides, onu sonsuza dek akan bir dereye dönüştürmüştür.

Çaresiz Byblis, tüm sınırları aşıp, reddedişlerine karşın kardeşine olan aşkında ısrar edince, Kaunos’un çaresi kalmaz; yabancı topraklarda bir şehir kurmak için ülkesini ve utanç sahnesini terk eder. Byblis kederiyle başbaşa kalmıştır. Çıldırmış bir halde kendine vurmakta, giysilerini yırtmaktadır. Artık bu yasak aşka dair umudunu saklama zahmetine bile kazanmaksızın açıkça sayıklamaktadır. Nefret ettiği evini ve yurdunu ümitsizce terk ederek kardeşini, o kaçağı bulmak üzere peşine düşer.

Byblis feryatlar içinde ülkesini arşınlarken, Bubasis’in kadınları ona gözkulak olur; savaşçı Lelegler’le birlikte Caria ve Likya ‘ya yöneldiğinde, Cragus, Limyre ve Xan thos ırmakları epey geride kalmıştır… Ormanda gücü tükenir, arayışın yorgunluğuyla yere düşer, darmar dağın saçlarıyla dökülmüş yapraklar arasında yüzüstü serilir. Leleges’in perileri onu bulur, yumuşak kollarında sallar; ateşini dindirmenin yollarını arar ve kalbini artık duymadığı yatıştırıcı sözcüklerle avuturlar.

O ise sessizce orada uzanmış, gözyaşlarıyla yeşillikleri suluyordur. Ve derler ki, Naides, bunları sonsuza dek akan bir dereye dönüştürmüştür. Ona daha fazla ne verebilirlerdi ki? Ne zaman yaralı bir ağaçtan reçine aksa, ya da yeryüzü karanlık rahminden ziftler sızdırsa, veya batı rüzgarının kokusunu getirse güneş, ayazın dondurduğu suyu çözer, sızlanmalarını salıverir, Byblis bir pınara dönüşür. Hala o vadi sahibinin adını taşır, hala uzun koyu çoban püskülü ağacı kederli özsuyunu damlatmaya devam eder.”

işte Kaunos kentinin kuruluş öyküsü bu. Byblis ise antik Fenike topraklarındaki bir pınarın ve bu pınarın bulunduğu sitenin adıymış. Bugünkü yeri bilinmiyor.

Read More about Yeryüzündeki Yegane Periaktes

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz